10 Eylül 2008 Çarşamba

Çocukluk anıları...


İnsanların hafızalarında ayrı bir yer tutar çocukluk anıları.. Çocukken en çok oynadığın oyun, kardeşlerinle yaşadıkların ve çocukluk arkadaşların... Hepsi ayrı ayrı yer etmiştir belleğinde. Belki de bunlarla şekillendi hayatın. Onun için unutamadın belki de.. Acı tatlı ne varsa bir iç çekişle hatırladın..Hele bayramlar, hele Ramazan ayları, hele okul anıları... Yaptığın muzurluklar, ettiğin hatalar, günahlar onlar bile üzmez seni çocukluğunu düşlerken...
Her şey geçmişte kaldı. Belki 20 belki 50 yıl öncesinde... Yaşandı ve bitti. İyi ya da kötü.. Gönül ister ki bütün çocukluk anıları -o masumiyet anları- hep güzelliklerle mutluluklarla anılsın. Fakat kimi insanlar bizim kadar şanslı değil. Belki de hiç yaşamadı çocukluğu. Akranları sokakta topaç, misket, yakar top oynarken o simit sattı eve bir kaç kuruş götürebilmek için, ailesine kol kanat germişti o minicik yüreğiyle belki.. Çocukluk nedir bilemedi böylece...
Kimisi de vardır 'hatırlatma bana çocukluğumu' diyecek kadar düşmandır geçmişine. Despot annesi ya da babası onun her hareketini eleştirip, hayatını kendine göre şekillendirmeye çalışır; sadece yavrusunun iyliği için(!) Bilmez ki baskıcı tutumuyla kendini ifade edemeyen bir insan meydana getireceklerini ya da hayata isyan eden, asi bir evlat.. Yalnızca kendi doğrularıyla hareket ederler işte... Mazisini unutanlardır bu tip insanlar bence..
Çocuklarımızı kendi idaellerimiz doğrultusunda yönlendirmeyelim. Onun yetenekleri neyse bırakın ne yapacağına o karar versin. Gittiği yol yanlışsa elbette uyarılmalı. Fakat kendimizi değil de onu düşündüğümüzü ona hissettirerek.. İlerde 'sus! bana çocukluk deme' diyenlerden olan bir evladınız olsun istemezsiniz heralde..

Hiç yorum yok: