27 Haziran 2013 Perşembe

Neyin Özgürlüğünü İstiyorsunuz? Bir Bakalım

 Geçenlerde bir tanıdığımla Facebook'ta gezi parkındaki eylemler hakkında olan bir haberin altında bir birimize yorumlarımızı yazıyorduk. Mesajlar tartışmaya ulaşmadan ben sukutu seçtim. Fakat onun düşüncesini, eylemcilerle birlik olma sebebini doğrusu merak ettim. Ve "Neyin özgürlüğünü istiyorsunuz bana açıklar mısın cidden polemik olsun diye sormuyorum senden duymak istediğim için soruyorum?" diye sordum. Bana şu cevabı verdi:
 
"Neyi giyecegime, neyi içecegime, hangi ilacı kullanacagıma, kac cocuk yapacagıma, milli bayramlarımı kutlamanın YASAKLANMASINA, TC yazılarının kaldırılmasına, Şehitlere KELLE, Apo kopegine SAYIN demesine, ulkenın satılmadık ozelleştirme yapılmamıs bir kurum bırakmayıp sonra insanlara IMF borcumuz bitti diye yalan soylemesine, Kendilerine 2 senelık emeklılık cıkarıp bizleri 60 yaşa mahkum etmesine karşıyım!! YETERLİ Mİ?"
O an ona hiçbirinin açıklamasını yapmak istemedim. Fakat oturup araştırdım, her şeyi bilgisayarıma kaydettim. Ancak o günden sonra içim içimi yiyordu birilerinin bu yanlışı fark etmelerini istiyordum. Sonunda dayanamayıp bloğuma yazmaya karar verdim. İşte açıklamalarım:  
GİYİMDE ÖZGÜRLÜK İSTEYEN CHPLİLER:
       Ben bu giyimde özgürlük arzusunu doğrusu anlamadım. Hükümet onların kıyafetine mi karışıyor da bu konuda özgürlük isteniyor? Bir zamanlar kıyafete karışan kendileri değil miydi? Bize onu mu hatırlatmaya çalışıyorsunuz? 
Özgürlük isteyen zihniyet ilk özgürlük kısıtlamasını yapmış ve eline fırsat geçse yine yapar:
1978- CHP Hükümetininin Çalışma Bakanlığı ilk defa resmi olarak kadın memurların başörtü örtmelerini yasaklamıştır  (Başörtüsü-türban: batılılaşma-modernleşme, laiklik ve örtünme, Murat Aksoy, Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Bölümü Y.Lisans Tezi ve Kitap Yayınevi)
Ayrıca şu fotoğrafa bir bakın. Giyimde özgürlük isteyenler zamanında ne giyeceğimize (aslında giymeyeceğimize) karışanlar değil miydi? Bu fotoğrafı nasıl açıklıyacaksınız? Acaba bunun neresi özgürlük:
Şimdi biz çektik siz de çekin mantığını çıkarmayın sakın. Zaten sizin giyiminize karşı çıkan yok. Bununla alakalı bir yasa ya da yasak da yok.
ALKOLLÜ İÇKİ YASASI :
Yasa ile ilgili haber bu: ALKOL YASASI NE GETİRİYOR
Bu yasağın sebebi bu :ALKOLÜN ZARARLARI
Alkollü içki ile ilgili sizin o çok özendiğiniz Avrupa ülkelerinin uygulamaları da bu : TIKLAYIN
Ayrıca bu alkol YASAĞI değil, bu pek çok zararı olan alkolün YASASI, bu bir düzenleme farkı fark edin artık.
İLAÇ YASASI:
         Bu uygulamada en büyük tepki (maksat muhalefet olsun tabi) Uygulamanın, 1 TL'lik ilacın muayene ücreti ve katkı payıyla 12 TL'ye mal olacağı eleştirisidir. Buna karşılık SGK sürekli kullanılması gereken ilaçlar ile ağrı kesici gibi basit kullanım ilaçlarını da aile hekimlerinin reçeteye yazacağını açıklamıştır.
         Reçetesiz ilaç için para hesabı yapan zihniyet Akp’nin iktidar olduğu dönemden bu yana ilaçları ne kadar rahatlıkla alabildiğimizden bihaber sanırım?! Aşağıdaki haberi dikkatli okuyun:
         Son yıllarda ilaç sektöründe yapılan reformların ilaç fiyatlarında büyük bir vurgunu önlediği ortaya çıktı. Türkiye gazetesinin haberine göre, 10 yıl içinde yaklaşık iki buçuk kat artan ilaç tüketimine rağmen kamu ilaç harcamasının neredeyse yok denecek kadar arttığı öğrenildi. Buna göre Türkiye’de 2002 yılında tüketilen ilaç kutu sayısı 700 milyon iken bu sayı 2012 yılında 1 milyar 750 bin kutu ilaca çıktı. Fakat yüzde 100’ün üzerindeki artışa rağmen aynı yıllarda kamu ilaç harcaması 13 milyar 350 milyon liradan 14 milyar 772 milyona ulaştı.
      1994-2002 yılları arasındaki ilaç fiyatlandırma sistemi devam etseydi 2012 yılı ilaç harcaması 490 milyar lira olacaktı. Böylece ilaç fiyatlandırma politikası sayesinde 30 kat verimlilik artışı sağlanmış oldu. Sağlık Bakanlığı yetkilileri ise ilaçta sağlanan bu tasarrufun vatandaşın ilaca erişimini kolaylaştırmada kullanıldığı ifade etti. İlaç harcamalarında sağlanan başarının arkasında yatan politikalardan bazıları şöyle sıralanıyor: “2004’te referans fiyat uygulaması ile ilaç fiyatları yüzde 80’e varan oranlarda düşürüldü. Tek geri ödeme komisyonu kuruldu. İlaçta KDV oranı yüzde 8’e çekildi. 2005’te SGK ilaç alımları için iskontolar sağlandı. İlaç ruhsatlandırma süreçlerini AB ile uyumlu hale getirildi.” ( kaynak)
 
KAÇ ÇOCUK YAPMA MESELESİ:
 
       Devlet illa sen üç çocuk yapacaksın yapmazsan senden para alırız ya da başka türlü cezalar uygulanır falan demiyor ki kaç çocuk yapma özgürlüğüne müdahale olsun. Amaç üçüncü çocuğa teşviktir. 
Dayatma yok, özgürlük kısıtlaması yok aksine teşvik var, yardım var: İlgili haber için tıkla
 
MİLLİ BAYRAM KUTLAMA YASAĞI MI DEDİN?
Yasak varsa bu düzenlemeler nedir? İktidarın yaptığı her düzenlemeyi YASAK olarak algılıyorsunuz ya cidden mantığınızı sorgulamak istiyorum; hangi mantıkla YASAK diyorsun kardeşim? İşte MİLLİ BAYRAMI KUTLAMAK için alınan kararlar:  TIKLAYIN
Ve buraya da bakın: Yönetmelikle ilgili haber
Uzun lafın kısası milli bayram kutlama YASAĞI diye bir şey yok. Tabi sığ beyinli insanlar kutlamaları sadece stadyum gösterilerinden ibaret görüyordu. Oradaki gösteriler kaldırılarak bu stadyum gösterilerinin yerine kapalı spor salonları, alışveriş merkezleri ve parklarda halkın katılımıyla şenlik yapılması kararı alındı. Yasak olsa buralara da izin verilmezdi. Yani stadyumdaki sıcağın tam altındaki bekleyişler son buldu. Minik yavrularımız ve genç kardeşlerimiz bu eziyetten kurtuldu. Ben de çocukken bu gösterilere mecburen katılmıştım. Gösteriye katılacağım diye haftalarca derslere girmemiştim. Kıyafeti ayarlamak için bir sürü masrafa girmiştik. Haa asıl çile ise stadyumda saatlerce kavurucu sıcağın altında beklemekti. Bunun ne kadar sıkıntılı bir şey olduğunu yaşadığım için iyi bilirim. Herkes oflanıp poflanıyordu, kimse de halinden memnun değildi. Devlet ne kadar ince düşünüyor ki o kavurucu bekleyişteki minik yüreklerin pıtır pıtır serzenişlerini işiterek bu sıkıntıya cevap verdi. Ayrıca aileler, okullar, öğrenciler, öğretmenler de birçok külfetten kurtuldu. Ben buna helal olsundan başka bir şey demem. Düzenlemeyi YASAK olarak nitelendiren beyinleri de düşünce jimnastiği yapmaya davet ediyorum. Belki o zaman YASA ile YASAK arasında sona eklenen “k” harfinden başka farklar olduğunu da fark ederler.
 Şehitlere KELLE, Apo kopegine SAYIN demesine:
         PKK’ya ve onun ele başına tepkili olmak güzel. Peki bu konuda ne kadar samimisiniz? İşte bu tartışılır!
Ben Başbakanımızın böyle bir sözde bulunduğuna inanmıyorum. Konuyla alakalı videolara baktım, araştırdım. Montaj olma olasılığı da var. Yine de hadi başbakanımız vaktiyle bir gafta bulundu da sürçülisan etti diyelim. Ortada bir art niyet olmadığı belli zaten. Ben bu konuda bir açıklama yapmak yerine başbakanımızın şehitlerimiz için ve terörle mücadele için neler yaptığına bakarım. İşte o zaman gerçeği anlarım. 
Şehit ailelerine yapılan yardım: TIKLAYIN
Terörle mücadele ile ilgili haber: TIKLAYIN

        Peki Erdoğan'ın bu sözüne takılan, terör örgütü ve onun ele başına öfkeli olan kimseler neden eylemde bu teröristlerle ve terörist yandaşlarıyla birlik oldu? Onlar sürçü lisan etmedi. Onlar lisan-ı hal ile düşüncelerini göstermiş oldu. Amaç dine karşı gelmekse, amaç özgürlüğü ( artık nasıl bir özgürlükse istenilen) elde etmekse varsın ülkenin bütünlüğünü bozmak isteyenlerle birlik olalım mantığı mıydı bu rezilliğe sessiz kalma sebepleri! Yoksa aynı düşünceyi mi savunuyorlardı da onlarla beraber hareket ettiler? İşte terör yandaşlarıyla birlik beraberliklerini gösteren fotoğraflar:



 


 


 

Onlarla beraber düzeni bozdular. Bunu nasıl açıklayacaklar merak ediyorum? Bu bir sözcükten daha öteye geçmektir. Bana vatansever havalarına bürünmeyin. Vatanseverlik bu mu?  
Şehitlere sahip çıkmaları da elbette güzel. Fakat bunda da samimiyetlerine inanmak güç. Bu vatanı koruyan sadece askerlerimiz değil hatırlatırım. En az Mehmetçiklerimiz kadar ülke düzenini sağlamaya, vatanı korumaya çalışan polislerimiz de var? Peki bu eylemlerde resmen taş ve sopalarla onların üzerine yürümediler mi? Kaldırım taşını fırlatırken bir polisin şehit düşmesine sebep olabiliriz diye neden düşünmediler? Eminim karşılarında askeri kuvvetler olsa onlara da aynı karşılığı verirlerdi…
İşte emniyet güçlerine yapılanlar:










 

 



 
 
 
 
 
 
 

 


Ayrıca CHP genel başkanı "Terör örgütlerine yardım ve yataklık yapıyorum" dedi. İşte hakkındaki video:
Şimdi Kılıçdaroğlu'nu biz de mi yargılayalım? Belli ki o da sürçü lisan etti. Hoş o yanlışının farkında değil anladık da ona alkış tutan eller de mi fark etmedi... !


YABANCILARA MÜLK SATIŞI


Ak Parti ülkeyi sattı diyenlere atfen !

Ak Parti Hükümetini eleştiren kör ideolojinin, kendi iktidarları döneminde yabancılara AK Parti'ye nazaran daha fazla toprak sattığı gerçeği aşikardır.

::Yabancılara mülk satışı::
...
ANAP Dönemi: 13.462 Dönüm
AP-DYP Dönemi : 15.036 Dönüm
Askeri Hükümetler : 14.486 Dönüm
DP Hükümeti : 33.651 Dönüm
MHP-DSP-ANAP Dönemi : 9.725 Dönüm
CHP Dönemi : 70.971 Dönüm

TOPLAM : 157.331 Dönüm

Ak Parti Dönemi : 15.778 Dönüm

Yani buradan şu sonuca varıyoruz, "Ak Parti Hükümeti ülkeyi sattı" gibi koftiden eleştirilerin hiç bir tutarlı yanı yoktur...

Ayrıca kanunlara göre yabancılara satılacak olan topraklarında belirli bir ölçüsü vardır. Bu ölçü doğrultusunda Danıştay gerekli gördüğünde 'yürütmeyi durdurma kararı' zaten alabiliyor.

Kaynak: Harita ve Kadastro Genel Müdürlüğü


 İMF BORCU BİTMEDİ Mİ SANIYORSUN?

   Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı'nın basın duyurusunu yanlış anlayıp İMF borcunun bitmediğini sananlar belgedeki kredilerin nereden ve neden alındığını anlamadıkları için borcun bitmediğini, başbakanın yalan söylediğini sanıyor.
     O belgede belirtilen
krediler çok düşük faizli geri ödemesiz dönemli ve çok uzun vadeli finansman kredileridir. Ebrd den alınır, dünya bankasından alınır vs. Sanayi işletmeleri, belediyeler, özelleştirme projeleri vs. bu kredileri kullanırlar.
 
 
 
 EMEKLİLİK YAŞI
 
Erken emekli olmak isteyenlere de hak tanındı. Emeklilik için yaşını bekleyenlere daha düşük bir maaşla hemen emeklilik hakkı getirilecek: Konuyla ilgili haber
Millet vekillerine gelince onlar ezelden beri hep ayrıcalıklıdır zaten. Bu durum bu hükümet zamanında olan bir hal değildir.
 
Şunu belirtmek isterim ki ben başbakan ya da  hükümet dört dörtlük demiyorum. Elbette bizim de işimize gelmeyen, canımızı sıkan bir takım düzenlemeler, yasalar çıkıyor. Fakat bu yapılan onca güzel şeyi yok saymayı gerektirmiyor. Siyaseti oldum olası sevmem. Ben  parti ya da kişi savunması yapmak niyetiyle bu konuyu açmadım. Sadece gerçekten dar çerçeve içinde bakan kimselerin yanlışlarını fark etmeleri için açıklama yapma gereği duydum.
 
Allah milletimizin birlik beraberlik içinde olmasını nasip etsin. Kinler, öfkeler son bulsun inşallah...
 
 
 

16 Haziran 2013 Pazar

Arada Kalmak

ARADA KALMAK

Çocukken kıymetini bilemeyiz o yılların. O anlar, anı olduktan sonra her birinin değerini anlarız. Fakat olan olmuş geçen geçmiştir. Zamanın sana ne getireceğini bilemezsin. Mutlu bir yuvanın içindeyken çocukken, bir de bakmışsın tarumar olmuş bir ailenin ortasında kalmışsın yıllar sonra. Ne masum, ne güzel yaşamışız meğer o çocukluk yıllarını.
           Çocukken annem ve babamın arasında olmaktan o kadar mutlu olurdum ki… Çünkü bu reelde olurdu. Onlar koltukta yan yanayken aralarına sokulurdum. Sağımda annem solumda babam… Aralarındaydım ne güzel… Oysa şimdi de annem ve babamın arasındayım fakat şimdi mecazi… Öyle arada kaldım ki ne sağımda annem var ne solumda babam. Ve çocukluktaki mutluluğumun yerini keder ve umutsuzluk aldı.

Babam annemin ona verdiği sıkıntılara daha fazla katlanamayıp terk etti onu. Hayır, annemi değil, hepimizi terk etti. Geride ne bıraktığına dönüp bakmadan çekti gitti. Başta bu ayrılık ikisine de iyi gelir diye düşünmüştüm. Zira artık aralarında bir bağ kalmamıştı annemin parmağındaki yüzükten başka. Fakat mesele öyle bir safhaya ulaştı ki bu kadarını hiç birimiz beklemiyorduk. Babam çocuklarına da sırtını dönmüştü artık. Ondan taraf olmadığımız içindi sebebi. Biz kimseden taraf değildik halbuki… Bilmiyordu… Biz aradaydık, arada kalmıştık. Anlamamıştı… Kimse anlamadı…

Anneme teselli vermekten başka bir şey yapamıyorduk. Babama öfke kusamıyorduk. O da kendine göre haklıydı tahammülü kalmamıştı ve bütün gemileri yakmıştı. Fakat bilmiyordu ki o gemilerde evlatları da vardı. Yalnızlığı seçti o, sessizce bıraktı her şeyi.

Aradan çıkmaya çalıştık, birbirimizi ittik üç kardeş. Ama ne anneme doğru yönelebildik ne babamdan uzaklaşabildik. Et tırnaktan ayrılmazdı, birİ babamız biri annemizdi. Nasıl tercih yapardık ki? Bizi kimse anlamadı, tercih yapmaya zorladı hayat. Ama biz arada kalmıştık…









 

13 Ağustos 2009 Perşembe

Küçük Nisa'dan Fatiha Süresi

Annesi Kuran kursuna giderken onu da yanında götürüyordu. Bu süreyi orada duyduklarıyla ezberlemiş. Dinleyince çok hoşuma gitti bir de mahrecine uygun söylemeye çalışıyor Dayanamayıp kaydetmek istedim...

Şirinem benim, çok tatlı değil mi?

4 Temmuz 2009 Cumartesi

Ösym'nin saçmalıklarından biri.


Öss'ye kendisi veya yakını hazırlananlar bilirler. 2006 yılından itibaren öss'ye öys konuları da eklendi. Sorular alan ve ortak dersler olarak gruplara ayrılarak soruluyor artık. Ve öys soruları yani bilgi içerikli sorular alan derslerinin içinde soruluyor .
Şöyle özetle belirtecek olursam:
Ortak dersler: Türkçe, sos1, mat1, fen1 adı altında.
Alan dersler: Ed-sos, sos2, fen2 mat2 diye bölümlere ayrılmış.
Sayısalcılar ortak derslerin yanında fen2 ve mat2 'yi,
Eşit Ağırlıkçılar ortak derslerin yanında mat2 ve ed-sos'u,
Sözelciler de ortak derslerin yanında ed-sos ve sos2 yi kesinlikle yapmak zorundalar. Yani alan derslerine giriyor bu bölümler.
Ed-sos bölümünde edebiyat, Türkiye coğrafyası ve psikoloji dersleriyle ilgili sorular var
Sos2 bölümünde ise tarih, ülkeler coğrafyası, sosyoloji ve mantık dersleri var.
Buraya kadar herşey normal gözüküyor evet. Saçmalık bunun neresinde diye düşünüyorsunuzdur şimdi. Acele etmeyin ve okumaya devam edin.

Şimdi sözelcilerin tercih edebileceği bölümlerden bir kaçını ele almak istiyorum.
"Sözelciyseniz gazetecilik, türkçe, tarih, coğrafya öğretmenliğini sözel2'den rahatlıkla tercih yapabilrsiniz. Fakat psikoloji ya da sosyoloji bölümünü istiyorsanız sözelden tercih yapamıyorsunuz. EA2 puanınızla bu alanları tercih edebilrsiniz." Dediğimde bir sözleci kalkıp
"Eee hadi psikolojiyi anladık da sosyoloji neden EA'da? Ben sözelciyim sos2'de sosyoloji konusundan sorumluyum. O dersi çözmek bana şart. Çalşıyorum çabalıyorum soyolojiyi de çözüyorum. E peki neden bu bölüm EA'da? Üstelik onlar sos2'den bile sorumlu değiller!" demez mi? Bal gibi de der. Demekte de haklı. Fakat ne derse desin bu saçmalık hala uygulanıyor. Ya sosyoloji dersi ed-sos bölümüne eklenmeli ya da sosyoloji bölümü sözel2 puanıyla tercih edilmeli diye düşünüyorum. tabi benim düşünmemle düzelmiyor malesef.
Haaa soyolog olmak isteyen sözelciler bir hatırlatma yapayım EA2 puanınızın yüksek olmasını istiyorsanız mat2 de yapmalısınız. Çünkü o daha çok puan getiriyor. Buyrun cenaze namazına...