3 Ekim 2008 Cuma

Popüler kızlar buraya, ezikler dışarıya!








Bir gün blogcuları dolaşırken. Bir blog sayfası, şu cümlesiyle dikkatimi çekti: "Popüler kızlar buraya, ezikler dışarıya! " Bu sözler 12 yaşlarında bir kız çocuğuna ait. Sayfada ne kadar büyüklenme ve hor görme sözcükleri var sayamadım! Arkadaş listesine baktım. Hep onun gibi popülerlikle kafayı bozmuş kendi yaş grubundaki kızlarla dolu. Onlar da benzer konularla blog hazırlamışlar.




Yahu nedir bu popülerlik? Onlara göre popülerliğin bir takım kuralları var(!) Yok efendim bir kaç villan olacak, kolejde okuyacaksın, zengin değilsen popüler olamazsın bilmem ne.. Sayfalarının başına da bazı dizilerdeki kendini beğenmiş kızların, rol gereği sözde popülerlerin resimlerini koymuşlar. 'İşte bunlardan örnek alıyoruz' der gibi. Ki bence de öyle... Fakat aslında onlar bunu kabul etmiyor. "Biz dizilerden gördüklerimizi yapmıyoruz" diyorlar. Onlar kendilerini kandıradursun biz şu asıl popülerliği elealım!...



Popüler: 'Halkın zevkine uygun, halk tarafından tutulan.' demek aslında. Yani bu şahsiyetlerin tam tersi bir anlamı var. Bu kızlarımız, daha popülerliğin tam manasını bilmeden yaptıklarıyla, medyanın oyunununa alet olduklarının farkında değiller. O tarz filmler, bilinç altına 'zengin değilsen güçlü değilsin; güzel değilsen insanlar sana değer vermez' şeklindeki düşünceleri sinsice yerleştiriyor. O masum yürekler de buna hemen uyup kendilerini ateşe atıyor.. Aslına bakarsanız bu kızlarımız ne görse inanacak yaştalar. Onlar kızmıyorum zaten. Kızdığım, o kör olası medya ve bilnçsizce çocuklarına o dizileri seyrettiren ebeveynlerdir.

Kibirlenmenin adını popülerlik yapıp güya sevimli hale getirmişler. Esasen onların bildiği popülerlik kibirlenmekten başka bir şey değil! Kibirli insan, büyüklenme hissine kapılır. Bir başarı elde ettiğinde de bununla kibirlenir ve kendisini en üstün insan olarak görür. Her fırsatta, üstünlüğünü ve büyüklüğünü çevresine göstermek ister. Halbuki, o başarıyı ona lütfeden Allah'tır. Ancak kibirli kişi bundan bihaber onur ve üstünlüğü kibiriyle elde edebileceğini sanır. Oysa ki kibirli insanlar, hep nefislerini kolladıkları halde aradıkları mutluluk ve huzuru da bulamazlar...









Sevgili popüler olma meraklısı kızlar, şunları bir düşünün. Sonra popüler(!) olmaya karar verin: İnsanları hor görmek, büyüklenmek neler kaybettirir ah bir farketseniz. Gerek bu dünyanız gerek ahiretiniz heba olacak. Şeytan da kibri yüzünden kovulmamış mıydı huzurdan? Firavun kendini herkesden büyük görüp, hatta kendini (haşa) ilah ilan etmiş, sonra hazin bir şekilde helak olmamış mıydı? Zenginlikleriyle övünen nice insanın o gurur duydukları malları elerinden gitmedi mi hiç? Yaşanmış bir çok örnekler mevcutken hala bu oyunu sürdürmenizin manası ne? Bakın oyun diyorum çünkü biliyorum ki gerçekte siz böyle değilsiniz. Gelin siz de mütevazilerden olun. Bir ayette belirtildiği gibi Yüce Allah mütevazileri sever:


Rahmân'ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) "Selam!" derler (geçerler)" (Furkân Sûresi-63)

Ayrıca ezik diye yerden yere vurduğunuz insanları yererek kim bilir ne kadar ah alıyorsunuz? Bunu da düşünün. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste...



Not: resim alıntıdır

2 Ekim 2008 Perşembe

Duyguların Dili




Hepimiz IQ'yu biliriz, peki EQ hakkında ne biliyoruz?


EQ yani duygusal zekâ hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsanız Nevzat Tarhan'nın 'Duyguların Dili' adlı kitabını okumalısınız.


Bu kitapta yazar duygusal zekâyı doğunun ve batının değerleriyle yeniden yorumlayıp olumlu ve olumsuz duyguları tek tek irdeleyerek duygusal zekâya farklı bir bakış açışı getirmiş.


Kitabı okuyarak hem duygusal zekânın ne olduğu ve insana neler sağladığını öğreniyor, hem de olumlu ve olumsuz duygular hakkında bilgi sahibi olarak kendimizi ve çevremizdekileri anlamlandırıyoruz.

Çevremizi doğru yorumlamamızda yardımcı olan kitapta yazar, olumlu duygulardan sevgi, güven,ümit, iyimserlik, merhamet ve şefkat, mutluluk, estetik duygusu, sorumluluk duygusu, vefa, adalet, sabır ve sonsuzluk duygusunu tek tek ele almış ve çözümlemiş, böylelikle okurlarına yeni perspektifler sunmuştur.


Alanında uzmanlığı tartışılmayan yazar, kitapta olumlu ve olumsuz duygulardan söz ederken bu duyguları ayrıştırarak bunların nelere etki ettiğinden söz etmiştir. Örneğin güven duygusunu açıklarken;


Güven duygusunu neler artırır? Güven duygusu neden zarar görür?, Önyargı ve kıyas güveni zayıflatır, güven tedbir ve tehdit, Güven ve iteat, İş hayatında güve, Kendine güvenen kişinin özellikleri Çocuklarrda temel güven duygusu, Özgüven ve ideal benlik algısı başlıkları altında güven kavramına açıklık getirmiştir.


Olumsuz duygulardan bencillik, gurur, kibir, üstünlük duygusu, utanç, şüphe,kıskançlık, öfke, kin, üzüntü, nefret ele alınmış, olumsuz duyguların nasıl olumlu yapılabileceği konusunda ipuçlarıı verilmiştir. Kitabın sonunda da duygusal zekamızı ölçebileceğimiz bir kaç test hazırlanmıştır.


Kitabı okuduktan sonra duygusal zekanın ne kadar önemli olduğunu anladım. Kitap kendimi ve çevremi tanımamda yardımcı oldu ve ne kadar duygusal zekaya sahibim ne gibi eksilerim var bana gösterdi.


Duyguların Dili adlı bu kitabın duygularımızı açıkça tanımlanmasına ve kendimizi tanımamıza dolayısıyla iyi kötü yanlarımızı fark edip düzeltmemize yardımcı olacığını düşünüyorum. Herkesin anlayacağı dille yazılmış olan bu kitapta duygular ayrıştırılıyor farklı bir çözümleme içersinde kendinize bir adım daha yaklaşıyorsunuz.


Kitaptan bir kaç alıntı yapıp sizlere çeşitli lezzetler sunmayı düşünüyordum ama alıntı yapmak istediğim o kadar yer vardı ki hangisine değineyim karar veremedim. İyisi mi kitabı okuyarak bu lezzetlerin hepsinin tadına kendiniz varın.


Psikolojiye meraklı, kendisinde bir takım düzenlemelere ihtiyaç duyan ve duygusal zekayı merak eden herkesi bu kitabı okumaya davet ediyorum.


Korku, şiddet, +18!!


İnternette dolaşan her üç kişiden ikisi korku, şiddet içerikli video, yazı ve resimlere bakıyor. Kendi izlenimlerimden yola çıkarak söylüyorum. Hemen hemen her forum sitesinde şiddet içerikli bölümlere rağbet çok. Peki ama neden insanlar birilerinin acı çekmesini zevkle seyretmeye meraklı?

Her insanda saldırganlık içgüdüsü mevcuttur. İnsan bilinçli bir şekilde hareket etmekle birlikte bilinç dışı eylemlerde de bulunabilir.Öncelikle zihnimiz nasıl çalışıyor, bunu elealım.

Freud zihnin yapısal incelemisinde id, ego ve süperego kavramlarını ileri sürmüştür. Bunlardan çoğunlukla id ve süperego bilnçdışı, ego ise bilnçli işleve sahiptir. Ve bu işlevler birbinden bağımsız değil aksine geçişlidir.

İD: İç güdülerimizi ve doğuştan var olan eğilimlerimizi içerir. Mantık dışı hareket etmemizi sağlar. Özetle burada bilinç dışı kurallar işlemektedir. İd'in kaynağı bilinçaltı dürtülerdir. Kişi çoğu kez bu dürtülerin farkında değildir. Saldırganlık içgüdüsü, çocukluk çağındaki bastırılmış duygular, bilinçaltına itilmiş unsurlar burada yer alır. Temel ilkesi hazza ulaşmaktır ve bunun sonucunda egoya baskı kurar.

EGO: İd gibi haz arar fakat bunu kurallar çerçevesi içinde yapar. Süperego'yla id'in dengesini kurmaya çalışarak hazza ulaşmak ister. Yani dış dünyanın kuralcı, iç dünyanın hazza ulaşma çabası arasında uyum sağlar. Bunu başarmak için de bazı savunma mekanizmalarını kullanır (O kadar ayrıntıya girmeyeceğim.)

SUPEREGO: Geleneksel değerleri ön plana tutan, kişiliğin ahlaki yönüdür. Toplum tarafından kabul görmüş yargılarla hareket eder. Amaç kusursuz olmaya çalışmaktır.

Kısacası id kişiliğin biyolojik bölümünü, ego psikolojik, süperogo sosyolojik bölümünü oluşturur. Bunlardan birinin diğerlerinden daha kuvvetli yada zayıf olması durumunda psikolojik sorunlar ortaya çıkar.

İd'in saldırganlık içgüdüsü barındırdığından bahsetmiştik. İşte korku, gerilim, şiddet içeren filim, yazı, yada resimler bu dürtüyü harekete geçirir. Ve bazı olguları bilinç altına yerleştirir. Kişi, farkında olmadan bir takım şiddet eğilimlerinde bulunabilir.

Farkında mısınız ölüm insanlara ne kadar basit gelir oldu? İnsanlar ne kadar rahat katil olabiliyor! Haberlerin çoğu cinayetlerle dolu. "Bir karıncayı incitmekten çekinir" tabirini nerdeyse kimseye söyleyemecek duruma geldik.

İkbal Gürpınar'ın bir programında kendisinden dinlemiştim. Eşi ve oğluyla otobüsde giderken yolda bir trafik kazası görürler. Etrafa saçılmış insan cesetleri vardır. Ve oğlullarının bakmaması için gözlerini kapmaya çalışırlar. Çocuk gayet rahat bir ifadeyle 'babacım ne var sanki onlar ölmüşler, birazdan kalkarlar' der. Düşünün ufacık çocuk bile ne kadar da rahat. Sizce neden?

Bir günde ölüm sahnesi içermeyen bir kanal gördünüz mü hiç? "Filistin'de 1 haftanın bilançosu: 113 ölü" başlıklı bir habere kaç kişinin yüreği sızlıyor? Hangi gazetede ölüm haberi yok? Hangi anne evladının bu tarz şeyleri seyretmemesi için çaba sarfediyor? Peki söyleyin internette dolaşırken "korku+18" diye bir başlık gördüğünüzde tıklamadan geçtiğiniz oldu mu hiç? "+18" uyarısına rağmen o başlığa bakmayan kaç çocuk var sizce? Saçma sapan öretilerle kan içme, ellerini kollarını çizerek kendine acı çektirme, arakdaşını kurban etme gibi hadiseler alıyor başını gidiyor. Sordunuz mu neden diye?

Hal böyle olunca ne cinayet biter ülkemizde, ne işkence...

(istisnalar kaideyi bozmaz, keşke bozsa)

1 Ekim 2008 Çarşamba

Gözleri...


Güller


The Secret




"Rhonda Byrne" son zamanların çok konuşulan kitabı "The Secret" ile, insanların isteyip düşündükten sonra her şeyi elde edebileceğine dair yıllar önce bilinen bir sırrı gün yüzüne çıkarmıştır.


Kitapta olağanüstü servetlere, muhteşem villalara sahip olmanın, bolluk ve bereket içinde yaşamanın nasıl elde edilebileceği anlatılmış, insanlarla olan ilişkilerinizde düzelme, sağlığınıza kavuşabilme hatta kilo verebilme ve para kazanabilmenin sırlarından bahsedilmiştir. Aslında bütün bunları başarmanın sırrı tektir. Ve bu sırrı hayatınız boyunca kullandığınızda olumsuz hiçbir şeyle karşılaşmayacağınız iddia edilmiştir. Kitaba göre, olumlu düşündüğünde olumlu şeyleri, olumsuz düşündüğünde olumsuz şeyleri 'Evren'e göndererek hayatınızı siz oluşturuyorsunuz.




'The Secret' yani 'Sır' kitapta şöyle anlatılıyor:


"Nerede olursanız olun hepimiz aynı kuvvete, tek bir yasaya bağlı olarak yaşıyoruz. İşte bu kuvvet çekim kuvvetidir! 'Sır' çekim yasasıdır."



'Sır' denilen çekim yasası şöyle işler:


"Düşüncelerin manyetik ve frekansları vardır. Siz düşünürken düşünceleriniz Evren'e yayılır ve manyetik güçleriyle aynı frekanstaki benzerlikleri mıknatıs gibi çeker. Gönderilen her şey kaynağına geri döner. Ve siz o kaynaksınız."



Şükrün öneminden de kitapta bahsedilmiştir. Şükrederek 'Evren'e gönderilen minnettarlık hissinin olumlu duygu ve düşüncelerin çoğaltacağından söz edilmiştir. Kitaba göre, şükretme konusunda her gün alıştırma yapmak bolluk ve bereketi çekmek için en önemli iletişim hatlarından birini oluşturur. Teşekkürün önemi şöyle vurgulanıyor:


"Elde etmek istedikleriniz için önceden teşekkür etmek, arzularınıza ekstra güç yükler ve Evren'e onlara dair daha güçlü sinyaller gönderir."



'Sır'ı keşfetmiş ve hayatına aksettirmiş insanların düşüncelerinin ve hayatından bir kaç kesitin yer aldığı kitapta özellikle parasal konular dikkat çekiyor. Bu kitabın çok satmasındaki en büyük etken de zenginliği vaat etmesidir.



Benim düşüncelerimden etkilenmemeniz, sizin de kitap hakkında fikir sahibi olmanız için kendi görüşlerimi karıştırmadan kitabın içeriğinden bahsettim.


Bana göre yazar 'Sır'ı bazı yerlerde dine dayandırdığı halde Allah'ın varlığını hiçe sayarak 'insan istedikten sonra her şeyi elde eder, yani kendi hayatını kendi yaratır' gibi tabirlerle akıllara sinsice 'ateizm'i empoze ediyor.


Kitabı okudukça yazarın bırakın dindarlığı Allah inancı olduğundan bile şüphe ettim. . Kitapta geçen şu cümle bunu göstermiyor mu sizce de?


"Yarattığınız tablonun somutlaşmasını onu doğuran güç olan sizden başka hiçbir güç engelleyemez"



Şükretmeyi bile 'Tanrıya şükür' olarak değil de ' Evrene şükür' olarak ifade etmesi de bunun göstergesi.


Olumlu düşüncelerin çekiminin olumsuzluğu ortadan kaldırdığını söyleyerek, herkesin olumlu düşünmesi neticesinde çirkinlik, hastalık hatta yoksulluğun yok olacağını, insanların sürekli huzur ve mutlulukla yaşayacağını söylemesi de 'imtihan dünyası' inancımızı da ortadan kaldırıyor. Hâlbuki olumlu-olumsuz şeylerin başımıza gelmesi Allah'ın iradesiyle gerçekleştiği gibi bu dünyaya geliş amacımızı hatırlatır. Zira burası imtihan yeri ve biliyoruz ki her şey bizim için. Şayet herkes zenginlik, huzur ve mutluluk içinde yaşamış olusaydı 'imtihan' diye bir şey olmazdı. Bence kitaptaki “Sır” ile “imtihanın sırrına” gölge düşürülmüştür



Şunu da belirtmeliyim ki kitapta anlatılanların doğruluk payı yok değil fakat gidişat yanlış. Elbette düşünmek başarının kapısını aralar. İnsanın hedefini belirlemesi ve onu başarmayı düşünmesi de doğaldır. Neden hedefine odaklanan isteyip düşünen insan başarılı olur? Acaba çekim yasasından dolayı mı? Hayır. Bunun birçok sebebi var.


Bunlardan biri beynin şartlanması. Mesela sürekli avukat olmayı hayal eden bir öğrenci düşünelim. Bu öğrenci hedefini sürekli görebileceği bir yere yazar hatta avukat cübbesiyle çekilmiş bir kaç fotoğrafları da yanına asarsa o hedefe odaklanmış olur. Ve bunu başarmak için çaba sarf eder. Çalışmaktan sıkıldığında o yazı ve resimler ona yılmamasını devam etmesini söyler. Ona azim verir. Nihayetinde başarılı olur.



Kitapta ‘Sır’ı uygulayarak zengin olmuş biri bunu nasıl başardığını anlatmış. Bu kişi yılda yaklaşık sekiz bin dolar kazanan biri olduğu halde yılda yüz bin dolar kazanmayı kendine hedef olarak belirlemiş:


Yüz bin dolarlık bir banknot hazırlayarak bunu tavana yapıştırdım. Böylece, uyandığımda ilk yaptığım şey yukarı bakıp o banknotu görmek olacak, bu da bana böyle bir dileğim olduğunu hatırlatacaktı…



Bunu izleyen dört hafta içinde, aklıma yüz bin dolarlık bir fikir geldi. Öyle birdenbire aklıma geliverdi. Yazmış olduğum bir kitap vardı; her biri bir çeyrekten, dört yüz bin adet satarsam, yüz bin dolar kazanırım diye düşündüm. Söz konusu kitap zaten vardı ama hiç böyle düşünmemiştim…”


Bu zat markete gittiği bir günde dikkatini çeken bir gazeteye kitabının ilanını vermiş ve okuyucuların haberdar olması sonrasında hayal ettiği paraya kavuşmuştur.


Bana göre o ‘Sır’a vakıf olduğu için değil, az evvel de ifade ettiğim üzere hedefine odaklandığı için başarılı olmuştur. Sürekli yüz bin doları hayal ederek beynini sürekli onunla meşgul tutmuş neticede onu elde etmiştir. Yani para onu değil o parayı bulmuştur...



İsteyip düşünerek başarmanın ikinci sebebi de yürekten istemektir. İsteklerinize ulaşmak istiyorsanız, yarım kalple, tereddüt içerisinde olmayacaksınız. Güvenle ve ısrarla isteyeceksiniz. Bu Yaratan’dan umut kesmediğinizi gösterir. Yürekten isteyince duaya durur kalp. Kalbi işiten Rabbimiz, o kadar cömerttir ki hemen sunuverir ihsanını…



Bundan yıllar evvel Hz. Mevlana şu sözleriyle düşünce hakkındaki her şeyi özetlemiş aslında



Kardeşim sen düşünceden ibaretsin..

Geriye kalan et ve kemiksin

Gül düsünürsün gülistan olursun

Diken düşünürşün dikenlik olursun .”