15 Eylül 2008 Pazartesi

Gelincik ve sözde sefil bitki



Bir gün kırda gezerken, rüzgârın etkisiyle süzülen bir gelinciğin hemen yanındaki taşı fark etmemiş taşa takılıp biraz sendelemiştim. Ve ayağımın takıldığı o taşa, aklım da takılmıştı...


Can havliyle farkında olmadan eğilip, taşı fırlatmak için kaldırdığımda hemen altında eciş bücüş olmuş, biraz da sararmış bitkiler gördüm. O ihtişamla süzülen gelincik çiçeğiyle aynı toprağın altında serpilmek için harekete geçen tohumlar, tam da gün yüzü görmek üzereyken başlarını topraktan kurtardıkları sırada o taşa rastlamıştı. Fakat bu cılız bitkiler pes etmeyip, taşın altında sağa-sola ve yukarı doğru hareket etmeye çalışmış bu kıvranışlarla varlıklarını yerinde saymadan sürdürmüşlerdi.


Elime aldığım minik bir çubukla bitkiye dokundum. Dibindeki toprağı biraz eşeleyip, yanımdaki su şişesinden bir miktar suyu döktüm. Şuan ne halde bilemeyeceğim ama eminim ki yanındaki gelincik çoktan solmuş o ise yemyeşil olup canlanmıştır…


İşte, insanlar da bu bitkiler gibi dedim sonra. Kiminin önünde hiçbir engel yokken içinde bulunduğu ortamın, anın kıymetini bilmeden öylesine süzülürler hayatta; gelincik misali… Kimisi ise karşısına çıkan en büyük zorluğa bile meydan okuyabilir. Ve o sefahattekilere inat pek çok şey başarıp başkalarına da faydalı olurlar. Hayatını gıpta ile okuduğum Hellen Keller buna çok güzel örnektir. Bu zat kör, sağır ve dilsiz olmasına rağmen hayata öyle sıkı sarılmış ki normal bir insandan daha fazla şey başarmış.


Gelincik çiçeğinin ufacık bir dokunuşla hemen yapraklarını döktüğü gibi, mücadele nedir bilmeyen insanlar da en ufak bir zorlukta depresyona girebiliyor. Oysa ki çalışan çabalayan ne ya da kim olursa olsun sonunda mükâfatı alıyor. Nasıl ki ben gayriihtiyarî o taşı kaldırıp o bitkinin rahat bir şekilde yaşamını sürdürmesine vesile olduysam, güçlükleri aşmaya çalışan şahsın da öyle bir yardımcısı karşısına çıkar. Çünkü her şeyi gören, işiten, bilen Biri var!..



Hiç yorum yok: